Seyyid Nesimi
Yaşamı konusunda yeterli bilgi yoktur. Doğum yılı kesin olarak bilinmediği gibi ölüm yılı konusunda da değişik görüşler ileri sürülmüştür. 1413-1418 yılları arasında derisi yüzülerek öldürüldüğü söylenir. Gerçek adı “İmadeddin” olan ozan Bağdat’ın “Nesim” ilçesinde doğduğundan “Nesimi” mahlasını alır. Seyyit İmadeddin Nesimi 1393’de Şirvan’da öldürüldüğü söylenen Hurufilik’in kurucusu Fazlullah-ı Hurufi’nin yardımıcısı aynı zamanda mürşidi imiş. Nesimi konusunda bilgi veren kaynakların birbirine uymaz, bu nedenle kesin bir yargıda bulunma olanağı yoktur. Nesimi’nin düşüncelerini,inançlarını şiirlerinden kolayca öğreniyoruz.Hurufi inancını benimseyen, Tanrı ile insan arasında özbirliğin olduğunu savunan,Tanrı’nın insan, insanın Tanrı tecellisi olduğunu savunan Nesimi tasavvuf konularını çok akıcı,etkili,uyumlu, yer yer aşırıbir taşkınlığa varan duyarlılıkla dile getirir. Şiirinin odağını insan sevgisi,Tanrı-insan özdeşliği oluşturur. Azeri ağzıyla yazdığı şiirlerinde anlam derinliği,duygu genişliği, aşırı bir sevginin etkisiyle kendinden geçiş egemendir. Divan ozanları arasında, duygu derinliği sözkonusu olduğunda, Nesimi birinci sırada yer alır. Şiirlerinin özünü oluşturan insan-Tanrı sevgisi engel bilmez, durak tanımaz.
Divanı'ndan Şiirler ve Tahlilleri
Dil özellikleri: |
Hadis: söz, sav. Bir konunun açıklanması için söylenen söz. Peygamberin, Kur’an’la ilgili açıklamalarına da “hadis" denir. Hub; güzel, sevgili, sevilen. Vefa: bağlılık, gönül yakınlığı, gönül bağlılığı. Birine karşı gönülden duyulan yakınlık, içten gelen ilgi. Cefâ: üzme, acınır duruma getirme, yorma, üzüntü çektirme, sıkıntı verme. Belâ: yıkım, büyük acı veren olay, sarsıntı, yaşama düzenini sarsan, olumsuz yönde etkileyen olay. Diyüben: diyerek, söyleyerek, ileri sürerek. 1- Hacc-ı ekber: en büyük Hacc. Kurban bayramında, Ka’be’ye gidip belli kutsal yerlerde düzenlenen törenlere katılma, o yerleri gezme İslam dininde “Hacc" adıyla anılır. Hacc cuma gününe denk gelirse, buna "en büyük Hacc** anlamında "Hacc-ı ekber" denir. Beytül-Haram ise Kâ’be’ye verilen adlardan biridir. Bu dizede geçen "Safâ" sözcüğü de iki anlamda kullanılmıştır. Biri bildiğimiz “safadır ki kıvanç, mutluluk, esenlik, eğlence bg. karşılığıdır. İkincisi Kâ’be yöresinde, bulunan, Hacc günü gezilip görülen yüksekçe yerdir. Ozan bu yerin adı ile sözlük anlamını yanyana getirerek ikili bir bağlantı kuruyor. Suret: bir varlığın örneği, görüntüsü, resmi, yontusu. Özü yansıtan örnek, benzeri, benzeşik. Sücud: secde etme, önünde yere kapanma, tapınma. İslam inançlarına göre, tanrı Adem peygamberi balçıktan yaratıp, kendi özünden dirilik verdikten sonra, bütün Meleklere, Adem’in önünde eğilmelerini, ona secde etmelerini buyurmuş, bütün melekler, Adem’e secde ederken içlerinden birisi, sonradan "Şeytan" adıyla anılan bu buyruğa karşı çıkarak tanrı’ya "Ben nurdan yaratıldım, o balçıktandır, onun önünde eğilmem" demiş, tanrı da "Şeytan"! kargışlayıp kovmuş. Ozan, bu olaya değinerek, sevgiliye tapmayan, onun önünde eğilmeyen kimse Şeytân’dır, kurtuluşu olmayan bir yola sapmış, bundan dolayı ona uyulmaz diyor. Nesimi’nin benimsediği inanç kurumuna, "Hurufilik“e göre insan tanrısal bir varlıktır, tanrıdan ayrı değildir, onda tanrı’nın bütün özellikleri, nitelikleri toplanmıştır. Bundan dolayı insana tapılır, secde edilir. |
Bu inancı benimsemeyen, güzele, sevgiliye, insana "secde etmeyen* sapkındır. Yahmağun: yakmanın. 2- Büt-i Çin: Çin putu, Çin tapılgası. Eskiden Çin ülkesine, ona komşu olup Türklerin yaşadıkları yöreye Hıta, Hata adı verilirdi. Ancak burada geçen "Türk" sözcüğü Farsça "güzel" anlamındadır, Türkçe değildir. "Türk-i Hatâ"nın gerçek anlamı da Çin güzeli, Hata güzeli (Hıta güzeli) demektir. Ozan Arapça "hatâ/yanılgı" sözcüğü ile "Hıta, Hatâ" ülkesinin adı arasındaki benzerlikten yararlanarak ikili anlam bağlantısı kuruyor. "Senin gözün yanlışlığa düşerek, gereksiz yere kanımı döktü, ancak o Hata ülkesindendi, yurdunun anlamıyla bağlantılı bir iş yaptığından yalan söylemedi, taşıdığı anlamın gereğini yerine getirerek geldiği yere, kaynağına döndü. Bundan dolayı Hatalı güzelde hata (yanılgı) aramak yersizdir, boşunadır, ortada bir suç yoktur." Şems~i duhâ: kuşluk güneşi, güneşin en parlak olduğu dönem. Kur’an’da "Duhâ" adlı bir bölüm vardır. Ozan burada, güzelin yüzünün parlaklığı karşısında kuşluk güneşinin bile sönük kaldığını düşleyerek, sevgiliyi yüceltiyor. Şem’: ışıldak, ışıklık, aydınlık sağlama aracı, kandil. 3- Savm-ü salâtm kazası var: Arap dilinde "savm" sözü oruç, "sa- lât" ise namaz anlamındadır. Gününde tutulmayan orucu sonradan tutmaya da, belli sürede kılınmayan namazı sonradan kılmaya da "kazâ" denir. Bir kimse tutmadığı orucu sonradan tutabilir, kılmadığı namazı da, belli süre içinde, sonradan kılabilir, buna da "kazâyı yerine getirme" denir. Ozan, bu dizelerde, namazın da, orucunda sonradan yerine getirilme olanağı var, ancak, ey sevgili sensiz geçen bir günün, şensiz yaşayan bir yaşam kesiminin sonradan seninle bir daha yaşanması olanaksızdır. Kılınmayan namaz, tutulmayan oruç gibi sensiz geçen sürenin "kazâsı” sözkonusu değildir, diyor. En doğrusu gerçeği gününde yaşmak, günün tadını çıkarmak, bir daha dönüşü olmayan olaylarla oyalan- mamaktır. Zamân-ı hayât: yaşama süresi, yaşam kesimi, yaşamın uzayıp gittiği dönem. Birnâr: sayrı, hasta. Burada aşk ile kendinden geçen, güçsüz kalan kimse. Şefeteyn: İki dudak, altdudakla üstdudak. Hemişe: boyuna, sürekli olarak. Ozan, "yarun gelür hemişe cefâsı Nesimi’ye, yarun ona atâsı yok sanma” derken, sevgilinin "cefâsı"™ da bir bağış sayarak sevgiliden gelen, gelecek ne varsa mutluluk belirtisi olduğunu ileri sürüyor... |
Yorum Gönder