Cahit Külebi'nin İstanbul Şiiri Üzerine...
İSTANBUL
Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm, Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm, Niksar'da evimizdeyken Küçük bir serçe kadar hürdüm.
Sonra âlem değişiverdi Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak. Sonra âlem değişiverdi Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak. Mevsimler ne çabuk geçiverdi Unutmak, unutmak, unutmak.
Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti, Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti, Yine kamyonlar kavun taşır Fakat içimde şarkı bitti.
Cahit KÜLEBİ
İstanbul: sanat, servet, şöhret; emek, iş, yoksulluk… İstanbul; evrensellik, yerellik; çok kültürlülük, açıklık ve kendine dönüklük… Yani hayatın bütün renkleri, kokuları, sesleri, dokunuşlarını…
İstanbul başlıklı bir şiirde aklımıza ilk geliverenler… Başlığın çağrışımları şiirin ilk dizeleriyle birlikte değişiveriyor ve okundukça başka bir dokunuşla karşılaşıyoruz… İstanbul şiiri, şairin hayatındaki değişim ya da duygu dönüşümünün sembolü, kırılma noktasının temsilcisi olarak çıkıyor karşımızda…
Şair, şiirin ilk bölümünde geçmiş zaman kullanmış. Geçmiş zamana ait bazı anılarının ya da yaşam durumlarının hafızasında bugün gibi canlı olduğunun ifadesi olarak cümlenin birini geniş zamanla kurmuştur ve yinelenen eylemlerden söz ederek içinde yaşadığı duygu durumuna dikkatin toplanmasını sağlamaya çalışmış ve duygularının yoğunluğunun bir ifadesi olarak tekrarlarla bunu pekiştirerek okuyucunun dikkatini bu duygu durumu üzerinde yoğunlaştırmaya çalışmıştır.
“Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm, Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm,”
Eylemlerde kullandığı zamandan, anılarının, hem geçmişe ait, hem de bugün gibi hafızasında taze olduğunu ve sürmekte olduğunu, okuyucuya, anımsatan geniş zaman çekimini kullanmış.
”Niksar'da evimizdeyken Küçük bir serçe kadar hürdüm. “
Altılıklardan oluşan şiirin ilk altılığının son iki dizesiyle de bu bölümün temel izleğini ortaya koymuştur… Muhtemelen çocukluk ve gençlik dönemlerini geçirdiği bir yer olarak düşünmemizi istiyor, serçe benzetmesi de bunu pekiştiriyor ve Tokat’ın ilçesi Niksar’ın ya da şu an içinde bulunduğu dönemden ve yaştan çok daha önceki bir zamana ait olduğunu ifade ediyor ve o dönemlerde özgür olduğunu ifade ederken aslında bunu; mutlulukla, dünyaya güzel bakmakla eş anlamlı tutuyor.
İlk bölümden sonra gelen bölümde, ilk bölümdeki duygu durumunu dönüştüren bir dizeyle Karşılaşıyoruz “Sonra âlem değişiverdi.” gibi bir, doğrudan anlatımla.
“Sonra âlem değişiverdi Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak. Sonra âlem değişiverdi Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.”
İlk altılıktaki anlatımından farklı bir söyleyiş bu…
İlk bölümde içinde bulunduğu duygu durumunu, kamyonların yolda olmaları ve bir iş yapmalarıyla veriyor. Yani hayat kendi içinde doğal olarak devinmekte ve kendisiyle serçe arasında kurduğu bağdan hareketle; mutluluğu, özgürlüğü ve bunların getirdiği rahatlığı ifade etmek için daha örtük bir anlatımı tercih ediyor. İkinci bölümün ilk dizesinde keskin bir geçiş yapıyor ve aynı üslupla devam ediyor ve ilk bölümdeki gibi, bu bölümde de içinde bulunduğu duygu durumunu hafızamıza kazımak ister gibi tekrarlarla pekiştiriyor.
Bu haliyle bir şeylerin yarım kaldığı, eksik söylendiğini hissediyor okuyucu. Bir başka deyişle okuyucuyu bir şeylere hazırlar gibi… Bu nedenle ikinci altılık, asıl söylemek istediğine bir hazırlık bölümü, bir geçiş bölümü görünümünde…
'Mevsimler ne çabuk geçiverdi Unutmak, unutmak, unutmak.'
Söylediği son iki dizeyle bir eylemin yinelenmesi okuyucuyu bir sonra gelecek daha keskin ve acıtıcı bir şeylere hazırlıyor ve burada okuyanı zaman olgusuyla da karşılaştırarak, birinci bölümdeki yaşamının, şimdi içinde bulunduğu dönemine göre, çok daha erken bir döneminden söz ettiği olasılığını belirginleştiriyor. Geçen zamanı “Mevsimler ne çabuk geçiverdi” sözüyle ifade ederek; geçmişinin renkli ve zengin, özlenmeye değer bir geçmiş olduğu konusunda okuyucuyu tekrar uyarıyor, bir sonraki bölümde söyleyeceği asıl sözünün etkisini artırmayı hedefliyor bu ifadesiyle...
Peşinden gelen “Unutmak, unutmak, unutmak.” dizesi bir tür hezeyan ve kurtulma arzusunu da ifade ediyor ve sanki bu, tekrarlarla mümkün olabilecekmiş gibi bir izlenim yaratırken aynı zamanda içinde bulunduğu çaresizliğin çıkmazını da anlatıyor. Söz konusu dize adeta içinde bulunduğu çıkmazı teyit etmek isteğini pekiştiriyor, tekrarlarla… Bir tür imkansız bir isteyişten söz ettiğinin farkındalığını hem okuyucuya duyurmak istiyor, hem de kendisinin kurtulmak isteğiyle, imkansızlığının farkında olduğu bir durumu tekrarla içselleştirebilecekmiş hissi yaratıyor.
Son bölümde, bir önceki altılığın son dizesinde “Unutmak, unutmak, unutmak.” dizesiyle yarattığı girdaptan, karmaşadan kurtulmuş ve işin sırrına ermiş ve teslim olmak gerektiğini anlamış gibi, sanki şu ana kadarki gel-gitlerinin, artık, nedenini anladığını ve kafasındaki düğümlerin çözüldüğünü ifade eden; munis, dingin bir söyleyişle karşılaşıyoruz ve yine doğrudan anlatımla
“Anladım bu şehir başkadır”.
Son bölüm şu ana kadar söylediklerinin adeta çözümü niteliğinde bir bölümdür. Şair son bölümle birlikte okuyucunun kafasındaki düğümleri de çözmüştür…
Şirinin başında, bir yerle başlıyor anlatmaya ve başlığı da bir şehir adı, ama son bölümle birlikte görüyoruz ki; şair kendisine ait bir yolculuktan, bir mekan değişiminden söz etmiyor. Temsili bir ifade kullanıyor. Bize, söz konusu ettiği yaşantıyı ya da yaşantısını iki yaş dönemine ait olabileceğini ya da olduğunu düşünmemizi istediği, iki mekanla temsil ederek anlatıyor.
İstanbul, çocukluğunda kurduğu, bütün güzel düşlerin temsilcisidir; insanıyla,yaşantısıyla, vaat ettikleriyle, yaşantısı boyunca elde etmeyi istediği ve düşlediği şeylerin temsilcisidir. Niksar ise, bu düşlerin kurulduğu dönemin mekanı. Halbuki içinde bulunduğu bu yaş döneminde, düşlediği şeylerle yaşadıklarının hiç de aynı olmadığını görüyor ve yaşantısındaki bu hayal kırıklığını
“Herkes beni aldattı gitti, Anladım bu şehir başkadır Herkes beni aldattı gitti,”
dizeleriyle ifade ediyor ve içinde bulunduğu zamanın ve hayata dair beklentilerinin yok oluşunu ve kalmayışının suçunu başkalarına yüklüyor. Böylece, mekandan hareketle anlattığı mutlulukla başlayan ve umutsuz bir biçimde geldiği noktada, insanları da içinde bulunduğu çaresizliğin müsebbibi olarak tescil ediyor.
Hemen sonraki dize de ise yine söyleminde bir değişime rastlıyoruz, ilk bölüme atıfta bulunur gibi “Yine kamyonlar kavun taşır” sözüyle ve son bölümün ilk dizesindeki “Anladım bu şehir başkadır” sözü, bilgeliği yakaladığını hissettiren bir dize haline geliyor. “Yine kamyonlar kavun taşır” sözü ve son dizeyle şair bütün sırrı bildiğini söylüyor ve sanki bütün söylediklerinin kabul edilmesi zor bir şeyin kabul edilmesi sürecinde yaşanan bir hezeyan, bir “gel-git”in sonucu olduğunu; aslında gerçeği bildiğini ve bunu da bize son iki dizeyle söylemek istiyor; yalın ve çarpıcı bir ifadeyle de son iki dize de söylüyor.
“Yine kamyonlar kavun taşır Fakat içimde şarkı bitti.”
Değişenin mekan olmadığını, her şeyin eskisi gibi devam ettiğini, değişenin kendisi olduğunu ve bu değişimin de hayallerini yitirmek olduğunu “içimde şarkı bitti” sözüyle vurguluyor.
Şair şiir boyunca özgürlük, mutluluk ve bunlardan kaynaklanan özlem duygusu izlekleri üzerinde duruyormuş görünse de, şiirin ana izleği içinde bulunduğu durumdan dolayı, ki bu, muhtemelen yaşla ve yaşadıklarıyla ilgili bir olgu olarak geldiği noktada yaşlılığın ve hayal kırıklıklarının yarattığı, yoğun yalnızlık duygusunun sonucu oluşan “yaşama coşkusunu yitirme”dir.
Şair, şirinde bu duyguları verebilmek amacıyla, yardımcı izleklere dikkati çekmek ve ana izleği örtmek için dize tekrarlarından yararlanmış; birinci dize ile üçüncü dize; ikinci dize ile dördüncü dizede görüldüğü gibi ve son dizenin son sözcüğündeki “r” sesini ikinci ve dördüncü dizelerle uyaklandırmış ve “r” sesindeki süreklilikle de geniş zaman ifadesi kullandığı bölümlerde anlattığı mutluğunun ve özlemin süreğenliğiyle sessel açıdan da bütünleşmiş ve sistematik olarak bunu kurgulamış, ahengin oluşumu ve içerikle bütünleşmesi açısından diğer bölümlerde de benzeri bir düzenlemeyi görüyoruz.
“Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm, Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm, Niksar'da evimizdeyken Küçük bir serçe kadar hürdüm.”
Aynı zamanda dokuzlu hece ölçücünü kullanmış ve altılı bir dize kümelenişiyle şiirin anlatımın zenginliğini, biçim özellikleriyle de destekleyerek içerikle bütünleştirmiştir. Klasik uyak tanımı dışına çıkıp; uyağı, şiirde ahengin, müziğin yaratılması temel amacıyla düşünürsek aşağıdaki biçimde bir uyak şemasına da ulaşırız ve ses zenginliğini, bu tekrarlarla uyaklandırdığı dizelerle sağladığını söyleyebiliriz.
- a-c - b - a-c - b - x - c
- ç-e - d-f - ç-e - d-f - e - f
- g - h-g - g - h-g - x - g
Özellikle de örtük anlatımı seçmediği ikinci bölümde, şiirsel anlatım için ses zenginliği artırılmıştır.
”Şair, bütün bunları düşünmüş müdür? ” yazarken, diye bir soru gelir bazılarının aklına ya da bir sanat eserin yorumlanmasıyla ilgili çalışmaların yayınlanmasından sonra, bazıları der ki: “Ya bunu nerden çıkartıyorsunuz.” Bu ve benzeri konuşmalar eksik olmaz, bu tür çalışmaların ertesinde...
Bütün bunları şair ya da yorumlanan sanat eserinin yaratıcısı düşünmüş müdür bilinmez, ama sanat eserleri bir yaşantı ve düşünsel birikimin sonucudur ve bunların vücut bulmasıdır. Burada anlatıldığı ve yorumlandığı gibi düşünülmüş olması gerekmez; ama benzeri anlamları taşıyor olmalı, diye düşünürüm ben, bu konuda… Bu nedenle, bir eserin yaratıcısı, “Bütün bunları düşünmüş müdür? ” sorusu, benim için tuhaf ve anlamsız bir soru olmuştur, her zaman. Konuyla ilgili düşüncelerimi ve yazının bütününü, bir hikayeyle sonlandırmak istiyorum.
Bir üniversitede, bir şairin şiiriyle ilgili bir yorumlama çalışması yapılacaktır. Bu çalışmaya dinleyici olarak şair de davet edilir. Şair, oldukça uzun süren bu yorumlama çalışmasını izler. Çalışma bittikten sonra, dersin hocası şairi kürsüye davet eder ve şaire, şiiri yazarken, şiiriyle ilgili, burada varılan bütün çıkarımları düşünüp düşünmediğini sorar.
Şair: ”Şu an, söylediğiniz anlamları düşünüp düşünmediğimi hatırlamıyorum; ama sizler, bu şiirde, bütün bunların, olduğunu söylediniz, birçok çıkarıma vardınız. Sizler, bunca şeyi görüp söylediğinize ve varlıklarını kanıtladığınıza göre, evet, şiirimi yazarken ben, sözünü ettiğiniz bütün anlamları düşünmüş olmalıyım.” |
Yorum Gönder