Edip Cansever- Masa da Masaymış Ha Şiir Tahlili

cansever-edip

Masa da Masaymış Ha - Edip Cansever..Bir Şiir / Tahlil

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.

Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.



Sanat konusunda hoş bir ikilem vardır: Sanat eseri ekleye ekleye mi, çıkara çıkara mı oluşur?

Edip Cansever, bu şiirinde bir sanat anlayışıyla ve bir “sanatçı tipi”yle tatlı tatlı dalgasını geçmektedir. Buradaki kahramanımız bir sanatçı değil, ‘bir adam’dır. Hani “Benim hayatım roman abi! ” diyenler var ya? İşte onlardan biri… Adam, roman yazmayı kafasına koymuş bi kere. Ne pahasına olursa olsun yazacak!

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu

Bir roman yazmaya karar vermek, hemen kolları sıvamak, kendine bir masa hazırlamak… Çiçekler, çalışırken acıktığında yiyeceği-içeceği şeyler, sonra sessiz bir ortam ve bol gün ışığı… Her şeyin yerli yerinde olduğunu bilmek ne büyüleyici bir duygudur?

Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu

Bazı sanatçılar, sanat eserinin bir parça o konu, bir parça bu konudan; biraz gözlem, biraz izlenim, biraz tarih, biraz aşk, biraz da merak duygusunun “toplamı” olduğunu düşünürler. Bu anlayışa göre, sanat eseri böylesi bir toplamın, derlemenin ürünüdür. Kahramanımız da hayallerini yazmak istiyor.

Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu

Adam, romanında sevdiklerini ve sevmediklerini “kahraman” olarak tasarlamaktadır. Ak koyun, kara koyun belli olsun değil mi ya?

Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu

Romanında “dokuzu” yani gerçekleri, “olanı olduğu gibi” ve “gerçeği, yalnızca gerçeği” yazmaya kararlıdır yazarımız. Ona göre gerçeğin kendisi zaten bir “sanat eseri”dir.

Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu

Yazmaya başladı, çevresine baktı. Pencereden görünen gökyüzü özgürlük duygusu veriyor ve “yazdıkça yazmaya”, “içini dökmeye”, “söylenmeyen bir şey kalmasın”a davet ediyordu.

Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu

İçki içmeyen sanatçı mı olurdu? Zaten epeydir bir bira içmek istiyordu… Hem ilhamının hırçın kuşu da bir yerlerden yardımına koşardı belki… Yazarımız, biranın bardağa dökülüşünün tasviriyle başladı işe… Güzel bir buluştu doğrusu.

Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.

Yazarımız günlerce, haftalarca çalıştı, emek verdi, uykusuz kaldı…
Yazdı… yazdı… yazdı…


Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu

Roman, bitmek bilmiyordu; çünkü sınırları çizilmemişti, üstelik kurgulanmamıştı ki!

Adam ha babam koyuyordu!


Bazı sanatçılar ise hayatın içinde yaşayan bir öz olarak sanat eserinin zaten var olduğunu, sanatçının onu bulup çıkarması gerektiğini düşünür. Ünlü heykeltıraş Rodin:
- Ben heykel için uğraşmam. Mermerdeki fazlalıkları atınca geriye heykel kalır, der.

Kaynak:
Sedat Demirkaya


Share this:

Yorum Gönder

 
Copyright © Full Programlar indir. Designed by OddThemes & Best Wordpress Themes 2018