YAĞMUR Küçük, muttarid, muhteriz darbeler Kafeslerde, camlarda pür-ihtizâz Olur dem-be-dem nevha-ger, nağme-sâz Kafeslerde, camlarda pür-ihtizâz Küçük, muttarid, muhteriz darbeler!.. Sokaklarda seylâbeler ağlaşır, Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır. Bulutlar karardıkça, zerrâta bir Ağır, muhtazır dalgalanmak gelir; Bürür bir soğuk gölge etrâfı hep, Nümâyân olur gündüzün nısf-ı şeb. Söner şimdi, manzûr olurken demin Heyûlâsı karşımda bir âlemin Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere, Bakıldıkça vahşet çöker yerlere. Geçer boş sokaktan, hayâlet gibi Şitâbân ü pûşîde-ser bir sabî. O dem leyl-i yâdımda, solgun, tebâh; Sürür bir kadın bir ridâ-yı siyâh. Saçaklarda kuşlar -hazindir bu pek!- Susarlar. Uzaktan ulur bir köpek. Öter gûş-i rûhumda boş bir enîn, Boğuk bir tezâd-ı sükûn u tanîn: Küçük, pür-heves, gevherîn katreler Sokaklarda, damlarda pür-ihtizâz Olur muttasıl nevha-ger, nağme-sâz... Sokaklarda, damlarda pür-ihtizâz Küçük, pür-heves, gevherîn katreler… |
YAĞMUR (Sadeleştirilmiş hâli) Küçük, tekdüze, ürkek vuruşlar Kafeslerde, camlarda titreşerek Durmadan türkü söyler, ağıt yakar Kafeslerde, camlarda titreşerek Küçük, tekdüze, ürkek vuruşlar Sokaklarda seller ağlaşır Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır. Bulutlar karardıkça zerrelere bir Ağır, can çekişen dalgalanma gelir; Bir soğuk gölge etrafı bürür, Gündüzden gece yarısı görünür. Söner şimdi, görünürken demin Maddesi karşımda bir âlemin Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere; Bakıldıkça vahşet çöker yerlere. Geçer boş sokaktan, hayalet gibi Koşarak bir çocuk, başı örtülü O sıra, andığım gece, solgun ve bitkin, Sürür bir kara çarşafı bir kadın Saçaklarda kuşlar -acıdır bu pek!- Susarlar, uzaktan ulur bir köpek. Öter ruhumun kulağında boş bir inilti, Boğuk bir sessizlikle tınlamanın çelişkisi Küçük, istek dolu, inci gibi damlalar Sokaklarda, damlarda hep titreşir Aralıksız türkü söyler, ağıt yakar Sokaklarda, damlarda hep titreşir Küçük, istek dolu, inci gibi damlalar... |
Yağmur şiirinin en belirgin özelliği Servet'i Fünun edebiyatının, şiirin konusunu, nasıl genişlettiğini göstermektedir.
Kendinden önceki edebiyat anlayışlarında , mesela Tanzimat, ulvi kavramların manzumesini yazıyor, Klasik Tük Edebiyatında ise idealize edilmiş uhrevi çağrışımları olan Tasavvuf kaynaklı bir dünya anlatılıyordu. Ekrem Bey Talim-i Edebiyat isimli retorik (güzel söz söyleme,tesirli konuşma) kitabında , yeryüzündeki her şeyin şiirin konusu olabileceğini savunmuştur
Servet-i Fünuncular da Ekrem’in öğrencileri olduklarından bu görüş etrafında hemfikir olmuşlardır. Yağmur esas itibariyle bir tabiat olayıdır fakat bu şiirde ise romantik ve şiirsel bir vaka olarak verilmiştir. Şiirin atmosferi Servet-i Fünun edebiyatının genel özelliklerine, hayal-hakikat çatışmasına, karamsar dünya görüşüne uygun olarak yazılmıştır.
Şiirin ilk kelimesi 2 hece, üçüncü kelimesi ise 3 hecedir. 3.ve 4. kelimeler bir sıfat tamlamasıdır. İlk kelimeden itibaren hece sayısısın arttığı görülmektedir. Ve bu da yağmur tanelerinin, cama vuruşunun gittikçe hızlanması ile açıklanmaktadır.
Şiirin ilk kelimesi 2 hece, üçüncü kelimesi ise 3 hecedir. 3.ve 4. kelimeler bir sıfat tamlamasıdır. İlk kelimeden itibaren hece sayısısın arttığı görülmektedir. Ve bu da yağmur tanelerinin, cama vuruşunun gittikçe hızlanması ile açıklanmaktadır.
Ağır ağır yağana yağmur gittikçe çoğalmış ve sel haline gelmiştir. Şair bu birikmeyi dizelerinde ağlaşır, yaklaşır,yaklaşır,yaklaşır; kelimeleri ile aliterasyon yaparak vermek istemiştir.
Şair daha sonra bakışını daha uzak noktalara çevirmiştir. Bulutlar birdenbire kararmış ve kötümser bir hava hakim olmuştur.
Bulutlar karardıkça zerrâta (zerreler) bir
Ağır , muhtazır (can çekişen) dalgalanmak gelir
Gündüz birdenbire gece yarısına benzemiş daha önce çıplak gözlerle gördüğü manzara birdenbire kaybolmuştur.
Büü bir soğuk gölge etrâfı hep
, Nümayân (görünen) olur gündüzün nısf-ı şeb. (gece yarısı)
Bu atmosferin içinde ne bir yüz ne bir pencere görünmektedir. Yalnız sokaktan, hayalet gibi başı kapalı acele ile bir çocuk geçer.
Geçer boş sokaktan hayâlet gibi,
Şitâbân (acele) ü pûşîde-ser (başı örtülü) bir sabî (çocuk)
işte bu noktada şair insanı şiire sokmaktadır ve şiirin sadece tasvirden ibaret olmadığını bize göstermektedir.
O dem leyl-i yâdımda (hatıraların gecesi), solgun, tebah, (tükenmiş)
Süü bir kadın bir ridâ-yı siyâh.(siyahörtü)
Leyl-i yâd hatıraların gecesi demektir. Şair çocuğu görerek geçmişini düşünü ve böyle bir manzarada gördüğü siyah pelerinli kadını hatırlar. Şiirin derin yapısını kavrayabilmek için bize lazım olan iki unsuru vermektedir :
1.Gece
2.Kadın
ve bir sonraki beyitte ; Saçaklarda kuşlar hâzindir bu bek!-
Susarlar , uzaktan ulur bir köpek
Uzaktan ulur bir köpek derken ise ölüm unsurunu vermektedir. Bu noktadan sonra şair o leyl-i yadında yani hatıralarının gecesinde duyduğu bir çığlığı ifade eder;
Öter gûş-ı ruhumda boş bir enîn,
Boğuk bir tezâd-ı sükûn u tanîn.
Enin çığlık demektir. Burada sessizlik ve çığlık tezadı yapılmıştır. Son bölümde ise şair yeniden tasvire dönmüştü.
Servet-i Fünun edebiyatı bir karamsarlık ve hakikatten kaçış teması üzerine kurulmuştur. Hakikat , kötü , çirkin, boğucudur. Şairler daima bu hakikatten kaçma çabası içindedirler. Hakikatten kaçan insan ise içi özler.
Bu şiirde hatıraların gecesi imgesi ile, gece dediğinde karanlık ve bir kadın dediğinde ise anne ilham edilmiştir. Şair kendi evreni anlamına gelen evi ile annesi arasında bir bağ kurar. Dış dünya kötü, kasvetlidir. İç dünya ise huzur vericidir.
Yorum Gönder